top of page
Yazarın fotoğrafıbilgen.gultekin

Korku ruhunu kıskaca alan hayali bir canavar olabilir mi ?

“Korku“ kapsamı oldukça geniş, ve bir yazı ile üstünden geçebileceğim bir konu başlığı olmanın çok ötesinde .. Yine de inandığım şey şu, günlük hayatında yaşadıklarına farklı bir gözle bakabilmen, korkunun ötesindeki alanın varlığı ile tanışabilmen.. Bunu başarabilirsek bu yazı amacına ulaşmış olacak ..


Yaşadığımız korkular erken çocukluk dönemi ile birlikte açığa çıkmaya başlıyor. Bunun çok bilimsel bir açıklaması var. İnsan zihni herhangi bir tehlike karşısında bizi uyarmak ve tehlikeden korumak amaçlı olarak yaratılmıştır. . Erken yaşlardan itibaren zihnimizin bu yönü ile tanışarak, bilmediğimiz ve ilk defa tanıştığımız her şey bizde endişe ve korku yaratmaya başlar. Çocukluğunu düşün; hayvanlardan korkmak, karanlıktan korkmak , yalnız kalmaktan korkmak ve daha nicesi… Çocuk olarak bilmediğimiz her şey, zihnin koruma mekanizması ve hayal gücünün de bunu tetiklemesiyle, korku duygusunun derinleşmesine sebep olur.


Buraya kadar olan her şey insan doğasının getirdikleriyle ilgili ve hepsi doğal süreçler. Asıl kritik nokta buradan sonra başlıyor.. O da aile, okul ve yakın çevrenin senin içinde var olan bu doğal süreci nasıl etkilediği ile ilgili. Eğer sen çocuk halinle bu korkuyu tüm iliklerine kadar hissederken, bir ebeveynin sana korkulacak ne var ?, bundan da korkulur mu ? vb. gibi yaklaşımlarda bulunursa veya zaten ebeveynin kendi korkularının farkına varmamış, aşamamış ve sürekli korkularını sana da yansıtan bir tavır sergiliyorsa, o durumda zihnindeki korku alanı değişik şekillerde beslenerek , gelecekte senin hayatına ve kararlarına yön verecek alana yerleşiyor. Sadece ebeveynlerin değil sana etkisi olan ve yakın bağlar kurduğun herkes veya olay bunu etkileyebilir. Aslında sana ait olmayan yüklerle doldurduğun, sadece zihninin koruma mekanizması olarak yaratılan bir alanını hayatına yön verecek bir etkene dönüştürmüş oluyorsun.


Tüm bunların, hayatın içerisinde aşmamız gereken ve tekamülümüz ile ilgili bir olgu olduğunu, bu etkileşime maruz kalmayı da doğal buluyorum. Hangi yaş ve durumda olursan ol, bu döngüden uyanabilirsin. Kolay olduğunu söyleyemem, korku ve endişe tohumları içine yerleştiyse, onu tam anlamı ile yok edebilmek için katmanlarından sıyrılıp sonunda tohuma ulaşabildiğin bir yol seni bekliyor. Ama şunu söyleyebilirim, en ufak bir katmanı sıyırsan bile, sağladığı özgürleşme duygusu seni bir sonraki katmana taşıyacaktır. Yeter ki sen; korku ve endişeni fark etme, sebep ve sonuçlarını günlük hayatın içerisinde gözlemleyerek dönüştürme niyetinde ol!


Önereceğim yaklaşım, korku ve endişe duygunu görmek ve kabul etmekle başlıyor. Korkuyu aşmak, korkmuyorum ve bu korkumla savaşacağım gibi bir yaklaşımdan ziyade, korkunu görmek, bu duyguya yakından bakmaya cesaret etmekle mümkün oluyor. Yani korku duygusunu aşmak korkunun içinden geçerek, riski alarak, riski alırken sonuçlarını bilmemeyi kabul ederek ve bir o kadar evrenin sonsuz şefkatli kucağında olduğunu hatırlayıp ilerlemeye çalışarak mümkün olabiliyor. Çözüm en rahatsız edici ve uygunsuz duygularımızı, şefkatli bir kapsayıcılık ile karşılama ve gözlemleme yeteneğini içeren güvenli bir içsel alan yaratmak ve bu gözlemi nasıl sürdüreceğimizi öğrenmekten geçiyor. Böyle bir alanda korkumuzu yönetebilecek ve yumuşatabilecek bir içsel alan yaratabiliriz.


Kendi kişisel korkularımı aşmak için cesaret etme deneyimim ilk baş duruşu pozu deneyimimle oldu. Ondan önce korkuların beni limitlediğini, korkunun potansiyelimiz üzerinde ne kadar kısıtlayıcı bir etkisi olduğunu “konsept “olarak anladığımı düşünsemde kafama elmanın düşüp “aha” etkisi yarattığı an bununla oldu. Şunu es geçemem, öncesinde konsept olarak bile algımı bu yöne kaydırmak ilk adımdı, yine de şunu söyleyebilirim bir şeyi idrak etmen için o elmanın ağaçtan kafana tak diye düşmesi ve senin “aha “ diyebilmen gerçek dönüşümü başlatıyor.


Baş duruşu nasıl bu kadar değiştirmiş olabilir diye düşünenler için şöyle tanımlayabilirim. Yoga da her duruşun olgunlaşması için belli bir bedensel farkındalık ve hazırlığa gelmen gerekiyor. Pozu yapabilmek için yeterince güç ve esnekliğe ulaşmak için pratik etmende pozu yapabilmek için önemli süreçler. Fakat yeterli değil, özellikle düşme ve sakatlanma korkunun olduğu ve daha önce hiç durmadığın (bilinmeyeni deneyimleme) bir baş aşağı duruş için zihnindeki korku ile çalışman gerekiyor. Bunun için güvenli bir şekilde düşmeyi göze alman, olasılıklara kendini açmaktan geçiyor. Sonunda tüm deneyimin aslında bedeninde gerekli hazırlıkları tamamladığında, tekniği doğru uygulama yani baş, omurga ve kalçanın aynı hizaya gelmesi ile (doğru hizalanma) bacaklarının kendiliğinden yukarı çekilme isteği …zihninde buna izin verdiğinde gerisi adım adım geliyor geliyor.

Buradaki tecrübeyi hayata uygulamak için soralım kendimize.. Kaç tane yapabileceğimiz ve hazır olduğumuz deneyimden risk almaktan korktuğumuz için vazgeçtik? Kalbimizin attığı hangi deneyimin bilinmez olması nedeniyle, bildiğimiz güvenli yolda yürümeyi tercih ettik? Hangi deneyimin sonucunu hesap ederek kaybetme riskini, potansiyelimizi yükseltebileceğimiz bir ihtimalden daha önemli bulduk?


Evrende her şey bizi korumak ve bizim iyiliğimize hizmet etmek için var. Sen korkularını takip edersen sınırlı bir alanda, sınırlı bir bakış açısıyla sıkışmış hissederek yaşıyorsun .. Bir kez korkunla ilgili kabul ve gözlem sürecine girdiğinde zaten gerisi adım adım geliyor. Bunun için herkesin baş duruşu deneyimlemesi de şart değil, diğer taraftan tabii ki güvenli bir yoga pratiği ve eğitmen ile deneyimlemeni tavsiye ederim.

Aşağıda korku ve endişe ile çalışabileceğin bir pratik önereceğim ;

* Konsantrasyona dayalı bir meditasyon ile rahatlık durumu geliştirdikten sonra (Örneğin burundan alıp verilen nefesi takip ederek veya sevgi ve şefkat içeren ifadeler okuyarak) korku ve endişe duygularına neden olan bir durumu aklına getir.

*Duyguyu daha da aktif hale getirmek için kendine “ savunmasız hissetmek nasıl bir duygu”

“güvensiz hissetmek nasıl bir duygu” gibi rezonans sorular sor . Karın bölgesinde gerginlik gibi uyanan ve rahatsız eden hislere dikkatini ver.

*Bedendeki duyumlara direnç gösterme eğilimini serbest bırak veya korku ve endişe hissini harekete geçiren zihinsel görüntüye odaklanma eğilimini serbest bırak. Korku açığa çıktığında “merhaba hoş geldin “düşüncesiyle karşılık vermen içsel direncini yumuşatır.

*Korku veya duyarlılık hisseden alanına doğru derin nefes alıp ver ve gevşemeye odaklan .. Örneğin göğsünde veya boğazında keskin bir ağrı sızı hissedersen, bu bölgelerin aktif kalmasına , kolları , omuzları ve karnı gevşetmeye odaklanabilirsin. Korku için alan açıyoruz ve rahatsız edici olmasına rağmen büyümesine izin veriyoruz. Daha yakından baktığında korkudan uzaklaşma isteğini fark et ve andaki duyumlarına geri dön ( anda olduğunda her şeyi olduğu gibi görebilme yetin artar)

*Dikkatini endişe hissine ver ve sanki dışarıdan birini izliyormuşsun gibi, kendini izlerken duyumların nasıl değiştiğini araştır.

Amacımız endişenin doğasını gözlemlemek ve onarmak. Duygular ve bedeninde uyanan duyumlara tamamen eşlik ettiğimizde, tahammül edebildiğimiz ve dönüştürebildiğimiz içsel alanlar oluşturup, faydalı enerjinin açığa çıkmasını izin verebiliriz.


Unutma! Ego sürekli kendini tehdit altında görür ve korku sürekli tehdit altında olduğunu hissetme halidir. Peki sen içindeki hayali canavar ile tanışmaya hazır mısın? Hazırsan şimdi pratiğe başla …


Namaste …

Bilgen Gültekin

24 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page