top of page

"Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız daima iyi olsun" sözünde bir öğreti mi gizli ?

Meditasyon ve şiir hakkında yabancı bir makale okurken, aşağıda okuduğum dizeler, bende başka bir bakış açısının penceresini araladı. Şiir gerçektende, kelimelerin ötesindeki duyguyu uzun uzun söylemeye ihtiyaç duymadan, bize hissettirebilen, varlığımızın bilmediğimiz alanlarına nüfus edebilen bir sihir… Sevdiğiniz şiirleri hatırlayın, az kelimeyle doğrudan yazılmayan anlamların sihrini getirerek, bir ruhu ve anlayışı önünüze sererler. İşte aşağıdaki dizeler de bende bu hissi uyandırdı.

“If we were just wild we wouldn’t need language. Maybe we are beyond wild. That makes me feel better.” “Eğer sadece vahşi olsaydık, konuşmaya ihtiyacımız olmazdı. Belki de vahşi ötesiyizdir ve böyle düşünmek bana daha iyi hissettiriyor.” Bu dizeleri okuduğumda bakış açımın kısıtlı olduğunu fark ettim. O ana kadar dünyanın biz insanlar için yaratıldığı, evrilmemiz ve yaşamımıza sunulan bir yer olarak algılamışım derinden. Aslında dikkatini doğaya verdiğinde konuşma ve anlaşma olmadan tüm canlılar belirli bir düzen içerisinde huzurla hayatın akışına ayak uydurabiliyorlar. Tabii ki büyük balık küçük balığı yutuyor, fırtına koptuğunda ağaç kökleri yerinden kopuyor, masum bir geyik yavrusu bir aslanın avı oluyor. Yine de aradaki farkı anlamak gerekiyor. Tüm bu akışın içerisinde, insanoğlunun anlayışının ötesinde, diğer canlıların varoluşunda bir kabul ve teslimiyet var. Var olmasını arzuladığı dünya, insanın tek gerçeği olabiliyor. Ailesini, çevresini, olanı-biteni ve hatta geçmişi değiştirme arzusu, anda olana direnmek ve aynı zamanda bağ kurma ve iletişim ihtiyacı birlikte akıyor. Maalesef aramızdaki bu vahşi ötesi dilin adımları böylece atılmış oluyor. İç dünyamızdaki savaş ve direnme hali ile dışarıda bağ kurma ve iletişim ihtiyacımızı aksettirirken çeşitli maskeler, kimlikler yaratmamız kaçınılmaz oluyor. Bize ait olmayan, sahici olmayan dış kimliklerimiz sonsuz bir çarpışma içerisinde huzursuz, içten içe savunmasız ve yalnız hislerle yol almamıza sebep oluyor. Eğer benliğindeki iç savaşlara ve dirençlere hiç yakından bakma ihtiyacı hissetmediysen, çok yüksek ihtimal ile çarpışmalar hayatında sıkça yaşanıyor ve yıkıcı oluyor. Ve burada asıl vurucu nokta şu ki bakma ihtiyacı duymadığımız için suç hep başkalarında veya kaderin kendisinde oluyor. Suçlamanın getirdiği kurban psikolojisi sadece kendimizi kandırmaya ve kendi gerçeğimizden biraz daha uzaklaşarak içeride yetersiz ve yalnız hissetmemize sebep oluyor. Yaşadığımız zorluklar veya hayatımızda arzuladıklarımızın istediğimiz yönde gerçekleşmemesi halinde, #farkındalık çalışmasına aşina değilsek doğal olarak direnç noktaları oluşturuyoruz Olanı olduğu haliyle yargısız, dirençsiz kabul edebilme kapasitemizi pratik etmedikçe, karşılaştığımız direnç hissi bizi kesinlikle başka çarpışmalara doğru hazırlıyor. Bununla ilgili bir hikaye anlatmak daha açıklayıcı olabilir; Bir gün meditasyon öğrencisi, öğretmenine gider ve şunu sorar: Hava çok sıcak veya çok soğuk olduğunda nasıl meditasyon yapabiliyorsun? Öğretmen cevap verir “ soğuğu öldür, sıcağı öldür “ ne demek istiyorsun diye sorar öğrencisi? Öğretmen, “soğuk kavramını öldür " – "sıcak kavramını öldür “, sıcaklık sadece bir derece! Soğuk olduğunda titriyorum ve sıcak olduğunda terliyorum. Öğrenci tekrar sorar ; E peki ama bilgelik bunun neresinde? üşüyorum, terliyorum ! Öğretmen; hiç kimse üşüdüğünü veya terlediğini inkar etmiyor sadece duruma herhangi bir şey ekleyerek işkence haline getirme! Hava soğuk olduğunda, zihin duruma direnerek soğuktan ortaya çıkan memnuniyetsizlik halinin artmasına sebep oluyor ve direnmek enerjinin boşa harcanması ve sadece zaman kaybı.. An’da kalırken farkındalık geliştirip geliştiremediğini hava durumuna bakışından anlayabilirsin. Genel eğilimin nasıl ? Sürekli havadan yana şikayetçi misin ? Eğer içerisindeki direnç alanı farkında olmadan genişlemişse, sana bir haberim var! Evrenin “geçicilik“yasasını iyi anlamalısın . Hayatta HER ŞEY geçici ve geçici olmaya mahkum olanla mücadele içinde olmak hayatı sadece savaşılan bir cephe olarak görmene sebep olacak. Hayatta zorlukların başımıza gelme ihtimalini hepimiz biliyor ve kabul ediyoruz. Fakat bu zor durumla olan ilişkimizi nasıl yönlendireceğimizi bilmiyoruz. O yüzden bir dahaki sefere AN’ a direnmek yerine, olanı veya olduramadığını yorumlama şeklini gözlemle ve bu durumla ilişkini gözlemle. İşte tüm bu kısa kısa bahsettiğim olgular bizi vahşi bir dilin ötesini anlamaya yöneltiyor. Örneğin sevgili kedim Pati’yi gözlemlediğimde onun düşünebildiğini hatta hafızasında detayları tutabildiğini gözlemlemek, sevgiye ihtiyacı olduğunda bağ kurduğunu görmek harika bir deneyim. Hayvanlar düşünemez, hissedemez gibi kavramlara beni hiç kimse inandıramaz. İnsan olarak bizi eşsiz kılan farkındalık gücümüz, farkındalıkla kendimizi gözlemleyip anlayabilme, sonra da kendimizi ve dünyayı daha iyi bir yer yapma potansiyelimiz. Bu olguları hayatımıza almayı kabul etmek ve bu yolda ilerlemek aslında vahşi ötesinde bir anlayışta olmayı gerektiriyor. Çünkü meşakkatli, çünkü bilinmez, çünkü güzel ve hoş kadar çirkin ve acıyı da olduğu gibi karşılama ve kabul edebilme potansiyelimiz ile ilgili. Sizi bilmiyorum ama kendi adıma bu kavramları sindirmenin benim açımdan kaçınılmaz olduğu bir dönemdeyim. Eğer bu dilin dünyasına sizi biraz çekebildiysem NE MUTLU! Sizde havalar nasıl olursa olsun, olduğu gibi kabul edebilmekle bu pratiğe basit bir yerden başlayabilirsiniz. İlk başta kolay olmayacak ancak devam ettikçe, zihninde oluşan olanı değiştirme isteğini fark edeceksin, işte o zaman hava durumunun ötesinde zihnin direnç alanlarını da fark etmen için alan açılacak. Namaste ..

Bilgen Gültekin


53 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page