top of page

Kendine yolculukta bir durak “Meydan Okumak “

İçinden isyan gelir mi bazen? Haklı olduğunu, bir konuşmaya başlasan tüm dünyaya anlatacak kadar çok enerji dolu olduğun bir isyan ! Pek çoğumuza böyle bir isyan hissi geldiğinden eminim.

Peki isyan noktasına bizi en çok getiren nedir?

Bence karşılık beklemeksizin çabaladıklarımız, emek, enerji ve zaman verdiklerimiz, inandıklarımız, uykusuz ve aç kalacak kadar öncelik sıramızda olan ve en çok da kendi benliğimizden, kendi ihtiyacımızdan öncelik verdiklerimiz. Ve böyle bir çabanın sonu dengesizliği hayatımıza getirir (bu herhangi bir olgu olabilir, aile, iş, ilişki, dostluk, kazanç, toplum, idealler, ideolojiler vs ). Merkezine koyduğunla gereğinden fazla bütünleşirsin ve hayat eninde sonunda bir ders sunar sana önüne serdiği sınavla…


Dengeyi kaybettiğinde, geçicilik yasasını es geçmiş olursun…ne kadar sınırı aşan bir geçişse, o kadar yere çakılırsın. Maalesef sevgili okur, yazının başında yere çakılmaktan bahsetmek pek istemezdim, biraz nahoş oldu. Ama yazılarımı okuyorsan, bir konuda beni çok iyi anlarsın. Sahici sorular sormayı, eğip bükmeden düz yazmayı seviyorum. Kendime olan yolculuğumda bunun çok faydasını gördüm. Sahici taraftan bakmayı deneyip, eteğimizdeki taşları bir dökelim, yolun nasıl aydınlandığını sana anlatmama gerek kalmayacak, bu duruma güveniyorum diyelim, o yüzden başlangıçtaki açıklığımı anlamanı diliyorum. Bu cümleleri okumaya başladıktan sonra hemen zihninde bir analiz süreci başlamış olabilir ve bu iyidir. Hayatında neler dengede ve neler raydan çıkmış gibi seni farklı yönlere çekip duruyor. Dengesiz bir merkezin ne demek olduğunu çok iyi bilmesem anlatması zor olurdu. Benim deneyimlediğim en dip tecrübe, benim dışımdaki bir gücün beni bir çarkın içinde deli gibi döndürmesi hissiydi, kendimi hamster gibi hissettiğim yarı uykulu bir sabah vaktiydi. O his o kadar güçlüydü ki, o hayvanın yaşadığını deneyimlemiş gibi hissettim.


Dengesiz bir merkezde yaşamak, insanı hissizleştirir, enerjisini çeker, kim olduğunu ve hayatta neyin önemli olduğunu unutturur. Dengesiz bir merkez, hayatının en önemli önceliği haline gelen, verdiğinden çok senden sürekli alan, senin ihtiyaçlarını, varlığını, kişisel alanını bloke eden durumdur.

O yüzden radikal bir çıkışa ihtiyacımız var, onun adına “meydan okumak” diyelim. Hayatımızın merkezine neyi aldığımız çok hayatidir, kaynaktır, ve hayati olan bu kaynağın geçici bir malzemeden meydana geldiğini, denge sınırını aştıktan sonra anladığımızda, adı hayal kırıklığıdır. Erken anlamak için sorular sormaya başlarsak (en azından) o sınırı aşma durumundaki sinyalleri daha net görebilir, dengesizliği yaratan o etkiyi dengelemek için hayatımıza düzen ve anlam katabiliriz.


Öncelikle ilk adımla başlayalım.


Hayatımın merkezinde ne var? Ben ve sevdiklerimin ihtiyaçları bu merkezin neresinde?


Bu çalışmayı yapmak en azından mevcut durumumuza bir farkındalık getirmek için yararlı olacaktır. Boşuna geçirecek zamanımız yok, yıllar sonra gelen bir hayal kırıklığı yerine, zamanında elde edilen bir farkındalık başta sarsıcı hatta ürkütücü olsa da daha aydınlık bir yola çıkış biletimizdir. Diğer konu, diyelim ki denge merkezimizin sınırını çoktan aştık, şu an fark etsek bile geri dönemez kayıplar var. Hızla gitmeye devam ederken tek odağımız bir yere toslamadan bu yolculuğu sonlandırabilsek, o derece! Bu kaygımız, öfke veya stres gibi sıkışmış negatif duygulardan gelen zehirli gücün etrafa vereceği hasardan kaynaklı olması çok mümkün. Bu durumda en iyi yapılabilecek şey, sorumluluk almak. Durumun bu kadar dengesini yitirmesindeki tek sorumlu kişinin biz olduğumuzu kabul etmek. Bu kabulün yanına bolca öz şefkat, empati duygusunu da ekleyelim. Sonuçta illüzyonlar yaratan bir zihnin kurbanlarıyız bu dünyada, bunu şu ana kadar anlamamış olmamız olağan ve derin uykudan uyanmak için tam da bu tecrübelerle sınanırız. Sorumluluk almak, başına bugüne kadar ne gelirse gelsin, ne gelecekse gelsin, nasıl olacaksa olsun sadece kendinin sorumlu olduğunu yürekten kabul etmek, aslında illüzyonun duvarlarını çatırdatan içsel bir devrimdir.


Çünkü her şey DÜŞÜNCE ‘de başlar. Nasıl başladığını belki de bildiğin ve benimde çok sevdiğim dörtlüğü paylaşmanın tam yeridir;


Düşüncelerine dikkat et, sözlerin olurlar.


Sözlerine dikkat et, davranışın olurlar.


Davranışlarına dikkat et, alışkanlıkların olurlar.


Alışkanlıklarına dikkat et, kaderin olurlar.


Zihnimizin nasıl çalıştığını ve düşünceleri fark etmediğimizde nasıl bir döngünün içinde dolaşarak, kaderimizi etkilediğimiz daha kısa ve öz biçimde nasıl anlatılabilir? O yüzden hayatının merkezi dengesini yitirdiğinde, suçlayacak koşul, insan , mercii aramak yerine tek sorumlunun kendin olduğunu görmeye başlamak anlamlı ve gerekli bir başlangıç noktasıdır. Sorumluluk almak, farkındalıkla ve içtenlikle yol alarak, illüzyonun yarattığı döngüleri fark etmeyi sağlayacak. Öğretilen ve dayatılan düzenin içinde “mış“gibi yaşayarak kendini zincirlere hapsetmek ise, sahici sorularla sorgulamak ve kalbinden gelen o cılız sese kulak vermek, kaybetmeyi göze alarak meydan okumak "özgürleşmeyi" getirir. Meydan okumak, daha fazla kendimiz olabilmek için, dayatılan “doğru ve yanlış”, “iyi ve kötü”, “güzel ve çirkin” vb. ikiliklerde bir uçtan diğer uca sürüklenmek yerine, kendi gerçeğimize , ruhumuzu parlatana evet diyecek gücü bulmak için elzemdir.


Kendimize yolculuğumuz , mevcut düzendeki her şeyi kendini de içine alarak sorgulamak bunun için merak duymak, karşına çıkanlara açık ve her adımda kendine iyi arkadaş olarak ilerlemekten geçmez mi? Normal kime göre, neye göre? Başkalarının normal ‘i kendimize has olan yolumuzu yürümekten daha ne kadar alıkoyacak bizi? Bu sorular, normali yaşamak için kendini baskıladığında, dışarıdan iyi ve normal görünmek uğruna verdiğin çabaların ruhunda yarattığı huzursuzluğa sesleniyor. Biraz dokunduysam ne mutlu, çünkü bunları yazmadan önce ve yazarken de kendimi de dahil ediyorum, bu kırılması zor çemberde hepimiz öğrenciyiz ve biriz !


Namaste

Bilgen Gültekin

56 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page